Vergi Mahkumu

Konuya tanım ile başlamayı hiç sevmesem de bu şekilde başlamak durumundayım. Vergi; bir devletin giderlerini karşıladığı, topraklarında yapılan ticaretten ve ihtiyaçlardan hasıl olan gelirdir diyebilirim. Bazı kaynaklarda; “Vergi, devlet veya vergilendirme yetkisine sahip kamu tüzel kişilerince, egemenlik gücüne dayanılarak, mali, ekonomik, sosyal ve siyasi amaçlarla, yükümlülerden mali güçlerine göre, bireysel karşılığı olmaksızın, kanunlara uygun olarak ve hukuki cebir altında alınan parasal ödemelerdir.” olarak tanımlanmış. Konumuza dönecek olursak; Neden Herkes Vergilerden Şikayetçi? Vergilerin çeşitliliği ve çok fazla oluşu vatandaşı rahatsız ediyor. ÖTV, MTV, Gelir Vergisi, KDV, ÇTV ve daha sayamadıklarımız. Bu şekilde baktığımızda şikayet edene hak vermemek elde değil. Birde madalyonun diğer yüzü var! Küçük birkaç örnek ile; Belediye çevreyi temizliyor ve vergisini alıyor. Yolda birini çöp atarken görsen uyaran olmaz, ama o temizliğin vergisine gelince “her şeye vergi veriyoruz” denir. Hastahanede sağlık personeline darp edilir. Haliyle güvenlik görevlisi ihtiyacı olur. Okullarda çeşitli olaylar hasıl olur, güvelik görevlisine ihtiyaç olur. Hırsızlık sayısı çoğalır, sokak güveni azalır, bekçiye ihtiyaç duyulur. Kaçakçılık, faili meçhul olaylar artar, denetim ve devriye ihtiyacı ile aynı orantıda polis ihtiyacı doğar. Yani vergilerin bu kısmının oluşmasına birileri sebep olurken diğer yandan hiçbir şekilde sebep ya da sonuçla alakası olmayanlar bu giderlerin vergileri için “MAHKUM” olurlar. Ve daha bir çok buna benzer örnek varken, birde; Hırsızı, arsızı, katili, tecavüzcüsü vs. ceza evinde ısınmayı, doymayı, düzeninin devamını bekler. Tüm bunları suçlu, suçsuz ayırt edilmeksizin tüm vatandaşlara ve dahi zarar verdiği vatandaşlara kadar vergilendirilir ve beslenir. Adalet dediğimiz böyle bir şey… Adalet bu işi nasıl açıklıyor acaba? Bir hırsız gelecek, sizin malınızı gasp edecek ve ceza evine girecek. Ceza evinde de sizin verdiğiniz vergiler ile ya da hiç dünyadan haberi olmayan bir bebeğin mamasından alınan vergi ile yan gelip yatacak! Katil katledecek, mapusa girecek, ama katlettiği insanları ailesinden alınan ya da alnının teri ile evini...

Cesurca Yaşa!

Korku, insanı tedirgin eder. Bu halde insana tedbirler aldır. Yani başka bir söylem ile forma, şekle sokar insanı. Tıpkı su misali bir bardak, bir sürahi gibi… Korkusuzluk, başka bir bakış ile “cesaret” tanımı tehlikeye aldırış etmeme halidir. Bu durumda insana elinden tedbirleri bıraktırır ve başıboş bırakır, önüne geleni yıkacakmışçasına, üzerine geleni yutacakmışçasına. Tıpkı su misali nehrin akışı, denizin yutuşu gibi… Günümüzde o kadar çok korkusuz insan var ki; Hırsızlar, korkusuz!Katiller, korkusuz!Tefeciler, korkusuz!Dolandırıcılar, korkusuz!Hükmü yanlış verenler, korkusuz!Yargıyı yanıltanlar, korkusuz!Düşenin malına göz dikenler, korkusuz!HaHaraÇıkarları için insanları kullananlar, korkusuz!Sanat diye sapıklık yapanlar, korkusuz!Ve daha sayamadığım birçok korkusuz! Bunların tanımı cesaret olamaz, ama ancak korkusuzluk olabilir. Haksızca kazanıp, hayasızca yiyip yaşayan bir toplumun tam orta yerindeyiz. Cesur değil, korkusuz bir toplumun içindeyiz. “Kork” diyor yaradan, ama zalimden, hırsızdan, katilden değil! Yaradanından “Kork” diyor. Tedbir al, kendini şekillendir benim karşıma öyle gel diyorken, bu kadar korkusuz nereden türedi İslam’ın ocağında? Yanlış giden bir şeyler var, her insan bunun farkında. Korkan da, korkmayan da! Ama neden üç-beş kişi hariç sesi çıkan yok! Korkan, korkmayandan korkar hale mi gelmiş… Sözü özetleyecek olursak; Korkusuzdan korkma! Korkakça yaşarsın! Yaradan’dan kork, Cesurca yaşarsın! Korkusuzluğun sonu hüsran iken, Cesaretin sonu Sefâdır…! Yayın yeri: Gerede...

Hülagü Sen Kendini Kandır!...

TTK (Türk Tarih Kurumu) Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü 20 Haziran Cuma günü Hürriyet gazetesine bir röportaj vermiş ve sözde “İSTİFA” etmiş. İstifa nedenini de Atatürk, Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu’yla ihtilafa düştüğü olarak ifade etmiş. İhtilafa ilk günden beri düştüğünüzü cümle alem biliyor Sayın Hülagü; adama sorarlar 2 yıldır aklın neredeydi diye? Hadi Hürriyet’i ve diğerlerini kandırdın, hadi bilmeyen okurları da kandırdın, ya bilenleri nasıl kandıracaksın? Olaya bakın görev sürem doldu, öyle yada böyle hizmet ettik diyerek gitmek zoruna gitmiş olmalı ki Hülagü’nün istifayı ve öğretim üyeliğine geri dönmeyi yeğlemiş kendine. Hâlbuki zaten görevli geldiği kurumdan 2 yıllığına görev alan Prof. Hülagü sürenin bitmesine 1 gün kala istifa ettiğini açıklıyor. Ve bu görevlendirmeyi dillendiren yüksek kurumuna da gider ayak ihtilafa düştük deyip gönderme yapıyor. Yemezler Hülagü… Sen kendini kandır! Tıpkı birinin selamının üzerine 1000 TL’lik işi 25000 TL’ye yaptırdığın gibi ve daha gün yüzü görmemiş asıllı asılsız yüksekten uçan projelerde olduğu gibi. Allah’ı kandırmaya gücün yetmez sende biliyorsun ama kulları ile oynamak hoşuna gidiyor. Bakalım bunun hesabını nasıl vereceksin mahşer günü! Selam olsun benden Hülagü’ye hem de “Ukalaca” bir selam, vesselam. Türk Tarih Kurumu adına da çok sevindiğimi söylemeden de geçemeyeceğim yani…. İnşallah hayırlı biri gelir kurumun başına da belki gidenlerden hesap sorar bu yapılanlar ne böyle diye! İlgili Haberler > Hürriyet’in Haberi: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/26643634.asp > Habertürk’ün Haberi: http://www.haberturk.com/gundem/haber/959824-metin-hulagu-turk-tarih-kurumu-baskanligindan-istifa-etti > Anadolu Ajansı: http://www.aa.com.tr/tr/turkiye/347199–ttk-baskani-hulagu-istifa-etti >Sabah’ın Haberi: http://www.sabah.com.tr/kultur_sanat/2014/06/19/ttk-baskani-hulagu-istifa-etti > Milliyet’in Haberi:...

İşte Twitter’a Girmenin Yasal Yolu…...

Haber ajansları ve Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de belirttiği gibi bir sayfa yada içerik yüzünden sitenin tamamı değil sadece o sayfası engellenmeli yada girişler bloke edilmeli. Her ne hal ise bizim yargımız budayacağım derken kökten kesiyor. İlgili haber Linki (İHA): http://www.iha.com.tr/iste-twitterin-kapatilmasinin-sebebi-gundem-342265 Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Twitter’daki değerlendirmesi (21 Mart’ta siteye Türkiye’den ulaşım engellendikten sonra atılan bir twit… Yani Cumhurbaşkanımızda sitenin kapalı olmasına aldırış etmeyip yasal yollarla ulaşmış bulunuyor.) Ve Twitleri; Twit: Sosyal medya platformlarının tamamen kapatılması tasvip edilemez. Twit: Ayrıca, daha önce defalarca belirttiğim gibi iletişim teknolojilerinin bugün ulaştığı noktada Twitter gibi bütün dünyada./. Twit: ./. kullanılan platformlara erişimin topyekün engellenmesi teknik olarak zaten mümkün degil. Twit: Kişilerin özel hayatının gizliliğini ihlal gibi suç oluşturan hususlar varsa, ancak mahkeme kararıyla sadece ilgili sayfalar kapatılabilir. Twit: Umarım bu uygulama uzun sürmez.   Velhasıl biz konumuza dönelim. Dns, IP vesair ayarı falan yapmak hikaye… Eğer ulaşmak istediğiniz siteye ulaşım kapatılmışsa maskeleme yapan browser yani tarayıcılar var. Tarayıcı dediğimiz şey Google Chrome, Opera, Explorer, Safari ve benzeri gibi internete girmemize yarayan programlardır. Bizde bu programların biraz daha geliştirilmiş özellikte olan TOR Browser (Tor Tarayıcıyı) kullanarak istediğimiz kapatılmış siteye ulaşabiliyoruz.   Tor Browser İndirmek İçin Tıklayınız… Kurulumu çok basit sadece ileri diyerek kurabilir ve güle güle kullanabilirsiniz. Şunu da unutmayalım ki devletimiz, yargımız kapatma kararı vermiş olabilir fakat bize girmeyeceksiniz diye hiçbir tebliğde bulunmadı. Bu yüzden girmemiz yasak değil sadece siteye Türkiye DNS ve IP adreslerinden ulaşım engellenmiş durumda. Ama başka bir sunucuyu kullanarak çıkış yapılabilir. Bunun için en uygun yöntem Tor Browser gibi maskeleme yapan tarayıcı kullanmaktır. Bir Başka Makalede Görüşmek...

Yerel Seçim 2014’ün Siyaset Perdesi Özeti…...

Kısaca “Siyaset”, “2014 Seçimleri”, “17 Aralık”, “Paralel Yapılanma” gibi gündemin ana maddelerinin insanları karmaşaya, kargaşaya ve de kaos ortamına sürüklediği şu günlerde vatandaşın, esnafın, kobilerin, dev şirketlerin ve de resmi kurumların hikayelerini özetleyecek olursak şöyle bir Türkiye tablosu ile karşılaşıyoruz: –          Vatandaş; bölünmeye yer arayan, fırsat kollayan bir millet gibi görünen “TÜRKİYE” topraklarının sahipleri… Her an bölünecekmiş gibi, bir birine düşman gibi, takım tutar gibi parti tutan, gol diye bağırır gibi oy diye yırtınan bir yapısı varmış gibi hareket eden bu vatandaşımız aslında birliği ve beraberliği müthiş bir şekilde istediği zaman gösterme yeteneğine sahip. Tuttuğu partiye ve liderine, başkanına laf söyleyen oldum mu bütün adet, örf ve vicdani duygularını bir kenara bırakıp sanki “MANKURT” gibi davranarak vatan için, millet için, devlet için birlik ve beraberlik göstermese de parti için, lider için, başkan için haklı haksız, doğru yanlış, iyi yada kötü ayırt etmeden bütünlüğünü sağlayabiliyor.   İşte olayda burada başlıyor ya zaten; vatandaş dediğin önce devletini tartacak, milletini tartacak, geçmişi, bu günü tartacak, kıyaslayacak, dünyaya bakacak, ülkesine bakacak, analiz edecek… Ve daha birçok etkeni ele alacak ki sonra projeleri, partileri, liderleri, başkanları savunacak. Tabi bu Türkiye şartlarında biraz zor ki burada insanların vicdanları değil keseleri esir altında, keselerde hem vicdanları hem de geleceğini esir altına almış durumda.   Velhasıl tamahkâr olmuş bir milletin variyetini ortaya koyması mümkün değildir. Bu durumda siyaset denilen var olamayan varlığın yapı taşı insan denen varlığın görevlerini yitirmesi sonucu olarak yok olduğunu düşünüyorum. Bugün siyaset değil, siyasetçilik oyunu oynanıyor. Çocukların evciliği gibi…   İşte vatandaş denilen yapı taşının hikâyesi bugün buradadır. İnşallah o derin ve horultulu rüya uykusundan bir gün uyanı verirde siyaset kavramı da eski saygınlığını ve itibarını kazanı verir   –          Esnaf; ekonomi dediğimiz ülke sermaye ve para sirkülasyonunun en küçük birimidir. Tıpkı tarladaki tek bir tohum gibi… Binlerce...

Iconfinder Şaşırmış İslam deyince Haç çıkartıyor…...

İcon bankası tabirinin özdeşleşe bileceği bir site olan iconfinder.com’da “islam” kelimesini aradığınızda çıkan sonuç şaşırtıcı… Bakın Sonuçlarda Neler Var; Arama Sözcüğü: islam Sonuçlar: -Arap Şeyhi – Çarşaflı Kadın (Gözünde Siyah Güneş Gözlüklü) – Cami ve Mescid – Hilal ve Yıldız – Kur’an-ı Kerim – Tesbih şeklinde… Fakat Cami ve Mescid olarak adlandırdığı görselin kubbesinde haç işareti yer alıyor. Yani anlayacağınız bu siteyi kullanan biri Müslüman değil ise gerçekten camiyi böyle sanacak. İconFinder sitesini de bütün dünyada kullanılıyordur ki en büyük icon satıcılarındandır. iconfinder.com’u bu hatayı düzeltmeye davet...

EGO Yanlış Cebe Girdi...

Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin “TÜRKİYE’de İLK” olarak belirttiği “EGO CEPTE” mobil uygulaması hem yanlış cebe giriyor, hemde yanıltıyor… “Nasıl mı?” Yaşadığım, hatta sık yaşadığım durumları sizinle paylaşayım.   Ego Yanlış Cebe Girdi! Otobüs durağına giderken yada otobüsü durakta beklerken uygulamayı açıp sorgu yaptığınızda (Özellikle durak favorilere ekli ise) yanınızda yada yakınınızdaki diğer yolcuların favori durakları “Ev, İş, Aşkım Ev, Annem,” gibi etiketleri ile birlikte bi anda sizin favori duraklarınızın yerini alıyor. Bu da benim tabirim ile “Ego Yanlış Cebe Girdi!” oluyor. Yani uygulamanın büyük bir açığı sayılır ki kişilerin özel bilgileri başka bir kişi ile paylaşılmış oluyor. *** EGO Şaşırtmacası! “Durakta Beklemeye Artık Son!” demiş büyükşehir belediyesi, fakat uygulama sapıtınca daha çok beklemek zorunda kalıyoruz, duraklarda tabir yerindeyse ağaç oluyoruz. Bir başka handikap ise; evden otobüse bindiniz Ulus’a gelirken aktarma yapacağınız durağın numarasını girdiniz. Düşüncenizde Ulus’tan otobüs geçmiş ise Sıhhiye yada Kızılay’ı aktarma olarak seçmek için böyle bir yol izliyorsunuz. Velhasıl 3 dakika sonra gelecek otobüse yetişmek için Ulus’ta iniyor ve  otobüsü beklemeye başlıyorsunuz. Ego cepte uygulamasında plakası ve servis numarası yazan otobüs geliyor. Fakat “EGO Servise Kapalı” yazıyor. Yani Sıhhiye’ye yada Kızılay’a gitsek belki daha az bekleyeceğiz çünkü aynı yöne giden bir çok Ego otobüsü var ama Ulus’ta tek olunca beklemekten başka çareniz kalmıyor. (Bahsettiğim Hatlar: 268, 530,538… gibi) Öneri: Uygulama ve Otobüs Durumlara daha entegre çalışmalı ve insanların özel etiketleri başkaları ile paylaşılmamalı,...

Kırmızı Çizgi

“Sıkça gazete okumayan biri olamama neden Türkiye’nin medyasıdır.” diyenlerdenim. Çünkü; ne haberleri haber gibi, ne de köşeleri köşe gibi… Ama artık tasarımları da isimleri de çığırından çıkmış tabir yerinde ise… Kimisi gazetenin adına “AMK” koyar, kimisi grafiğinde, tasarımında müstehcen vari resimler, ya da bunları yapmayan gazeteler de ya bir görüşe, yada siyasete hizmet ediyor. Böyle bir medya yuvası olan Türkiye’de suç bu gazeteleri çıkartanlar da mı? Yoksa onlara gözlerini kapayan denetim kurulları mı? Yoksa onlara prim veren okuyucularda mı? Bence hepsinde epeyce sorumluluk var o yüzden gazete çıkartmıyorum. (Çıkarttığım dönemde de ne  yandaş oldum. Ne de müstehcen…) Gazeteleri denetleme yetkimde yok. Ama bir okur olma yetkim var onuda en az düzeyde kullanıyorum. Bu ülkeye doğru çizgisi olan, adam gibi ismi, cismi ve tarafsızca, yandaşlık yapmayan bir basılı gazete lazım. Ama ayakta durması çok zor olduğu için bu tarz yayın yapabilecek/yapabilen olacağına ihtimal veremiyorum.    ...

“Polis” Kelimesi Anlam ve Güvenini Yitirmiş Durumda...

Olay deyince ilk kaçanlar polisler… Ancak kameralar karşısında “emrivaki” gaz sıkmaktan ibaretler. Bu düşünce sadece bana değil %90 çevremdeki insanlarında görüşüdür. Bu konuda hiç haklı olmak istemem ama gerek “rüşvet” gerekse “duyarsızlık” açısından polis benim gözümde sınıfta kalmış durumda. Benim bakışım bir vatandaş bakışı… Bir insan bakışı… Bu kanıya nasıl vardığım konusunda şöyle bir açıklama yapabilirim. Daha hiç polise gidip şikayetçi olmadım, hakkımdada şikayette bulunulup polis karşısına geçmedim. Fakat aynı masada oturmuşluğum, sohbet etmişliğim vardır. Konuşurken mangalda köz bırakmazlar. Ama iş icraata gelince köz dumanı gibi uçarlar… *** Sokakta “serseri mayın” gibi gezen üç-beş abart egzozlu aracın kullanıcısını şikayet etseniz gelip bakmazlar. Peki ya sebep; “… olay yerini bildirin mobesse varsa bakarız …” deyip geçerler. Sonra aradan bir iki gün geçer yine aynı abartı bir tarafına takanlar yine gezerler. Diyeceğim o ki mobesse olsa da olmasa da “POLİS” bu konuda bitik durumda. “SIFIR” çizip, bağırta bağırta yedi mahalleden sesi duyulan trafik magandalarına “Dur!” diyemeyen “POLİS” adlı görevlilere neden güveneyim? *** Bir yerde hırsızlık olur gecenin 4’ünde koca kasayı çalarlar… Fakat yavuz hırsız “POLİS” şaşırtır! bir alarmın kablosunu keser ve polislerin tamamı akın eder peki ya ikinci alarm ne olacak? Ki olaylar için gidecek ekip ve bölge planı kesinlikle yapılmıştır. İnsanın aklına neler geliyor neler… Polislerin tamamı neden gitti? Karakolda ikinci olayı bekleyen bir ekip bırakılmaz mı? Bu soruların cevabı gizli… Neden “Gizli” olduğunu açıklayayım. Çünkü memurlar kendini savundu olay örtüldü. Polisin suçu örtbas edilir ama vatandaş “YEMEZ”… Yapamıyorsa işini al açığa yeni geleceklere şans tanı ki ibretlik olsun. Kimse hata yapamasın! *** Yollarda farklı mı sanki? Bundan bir kaç yıl önce “TIR” ile yolculuğa çıktım 150 kilometrelik yolda üç kez polis durdurdu. Ve sadece ruhsata bakıp devam et dediler. Yanımdaki şoföre sordum bu neden böyle diye, aldığım cevabı daha öncede duyuyordum ama hiç görmediğim...

Edeb Ya Hu !

Osmanlı Türkçesine merakı olanlar, birtakım eski hat levhalarına bakarak atalarımızın hangi düsturlar çerçevesinde bir hayat felsefesine sahip olduklarını az çok kestirebilirler. Eskiden evlerin, resmi dairelerin, ibadethanelerin ve insan ayağının bastığı pek çok mekânın duvarları bu tür levhalardan en az birkaç tanesiyle tezyin edilmiş olur ve en dikkatsiz nazarları bile kendine celbedecek süslere, tezhiplere, bezemelere, işlemelere sahiplermiş. Bunlardan birisi ve en çok kullanılanı ise “Edeb Ya Hu!” ibaresidir.   Edep, haya, kültür… Son günlerde 7 yaşındaki çocuktan 77 yaşındaki dedeye kadar küfür almış başını gidiyor. Özellikle yeni nesil, hatta okumayı yazmayı bilmeyecek yaşta ve haddini anlayabilecek melekeye bile sahip olmadan çıkarıveriyor küfürler bir bir oyun kavramlarıymış gibi… Kimisi ailesinden alıyor bu özelliğini, kimisi sokakta oynadığı arkadaşından, hatta bunların yanı sıra ve de en önemlisi televizyonlardan alınan anlamsız sözcükler günün vazgeçilmez konuşma metinlerinin birer parçası oluveriyor. Çünkü çocukların ve gençlerin espri ve komedi anlayışı “İvedik” gibi tiplemelerin, “damacana” gibi nesnelerin ve sayamadığım “Mal” ve mamullerin eline düşmüş. Komedi anlayışı, küfürlerin söyleniş tarzlarına göre değişir olmuş, espriler “edep” çizgisini aşmış ve hatta sokaklara taşmış günlük konuşmaların %50’sini alır hale gelmiş.   “Ehl-i irfan arasında aradım kıldım talep Her makbul imiş illa edep illa edep…”   İlla edep illa edep… Geleceğin, yarınların teminatları edep yoksunlarına özeniyor, vizyonlar buna aracı oluyor, siz geleceğinizin teminatı için ne...

Buğulu Camlar…

Bu yazıyı hazırlamak için kalemi elime aldığım da; “Ne yazayım?” değil de “Hangi konuyu yazayım?” dedim. Çünkü; çevrede o kadar yazacak konu var ki nereye elimi atsam bir yanık kokusu, 3.5 şiddetinde deprem gibi tuttuğunuz dal elinizde kalıyor… Artık bu konuları sırası geldikçe ele alacağız, bir bir buğulu camları silip olaylara daha net bakacağız; *** Bizans İmparatorunun girilmemesi için kapısına zincir gerdiği haliç gibi kapatılan zihinler, görüşler hiç yakışmadığı mesleğimize, bu demir engelleri ne zaman aşacak merak içindeyim… Aylardır zihinlerini zincirlemiş olduğu için olan olaylara objektif olarak bakamayanların olaylara yaptığı yorumlar tam bir komedi, izlemeye doyamıyorum. Hatta bir yetkili ve etkili olduklarını sanıp bazı konulara el atıp duru bir görüntüyü bulandırmaya çalışıyorlar, helal olsun… “Göz görmek istemezse dürbün nafile…” *** Boyacı Küpü ! Verimlilik için, enerji ve zaman gerekir… Tecrübe, deneyim… Bir olayı eleştirmek için belirli bir süre geçmesi gerekir ve bu durum özellikle siyasiler için geçerlidir. Bilmem hatırlar mısınız ama ben bazı kaynaklardan edindiğim bilgiye göre rahmetle andığımız Turgut Özal’ın vefatından önce ki son yıllarını hatırlatmak isterim. Her kafadan bir ses geliyor; kırık-çıkık… Kimi şöyle, kimi böyle dedi, sonuç; vefatı milyonları ağlatmaya, yas tutturmaya yetti. O gün için siyasi olarak eleştirdikleri ve ağır ithamlarda bulundukları Özal’ın ölümünden sonra onun için geniş görüşlü bir yöneticiydi diyebildiler. Zamanında yaptıkları eleştirilerin aksine deyimler kullanmışlar, taki ölümünün 1 yıl sonrasından başlayarak, günümüze kadar. Diyeceğim o ki kim olursa olsun, hangi siyasi olursa olsun; eleştirmeden, atıfta bulunmadan iki kere düşünmek gerekmez mi? Eğer söz konusu verilen vaatlerse, yapılan işlerse bu kez daha dikkatli olmak ve zamanını beklemek gerekmez mi? Ne yazık ki bunu yapanların sayısı son günlerde çok azaldı. Dereyi görmeden çizmeyi giyenler, farkında değiller ki çağlayanın altında sırılsıklamlar… İzlemesi ne kadar zevkli de olsa insan olanın gönlü el vermiyor, geçmişte yapılan hatalar tekrarlanıyor. “Tarihten ders alınsaydı hiç...

Hakkıdır, Hakk`a Tapan Milletimin İstiklâl!...

İstiklal Marşı’nı kaleme alan güzel insan Mehmet Akif Ersoy’u ve bu millet için istiklal yolunda şehit düşenleri bir kez daha saygı ve rahmetle anıyoruz. Geçtiğimiz gün İstiklal Marşı’nın kabulünün yıl dönümü idi, tam 89 yıl geçti İstiklal Marşı’nın kabulünün üzerinden ve 89 yıl önceki o heyecan hala yüreklerimizi titretiyor. İstiklal Marşımıza ve Mehmet Akif’e şöyle bir derinden baktığımızda duygulanmamak mümkün mü? Çünkü o mısralarda bir milletin iman ve vatan aşkı, o milletin bir hilal uğruna yedi düvele kafa tutuşu ve esarete hayır değişinin haykırışı yatıyor. Verilen mücadelenin insanı bir mücadele olmadığını biz yine Akif sayesinde anlıyoruz. Çünkü bu mücadele insanlıktan nasibini almamış ileri medeniyetlerin teknolojisi ile Türk Milleti’nin Eliflerinin, kağnılarının mücadelesi, çünkü bu mücadele iman ile küfrün mücadelesidir. Bu mücadele nene hatunların mücadelesidir. Aslında kazanılan zaferin en güzel izahı da şu iki mısrada yatmaktadır; “Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,” Saygıyla, Mehmet Akif’i ve Tüm Şehitlerimizi Saygıyla...

1 Damla Su…

Son günlerde hızla artış gösteren olaylardan biride küçük çocukların kayıp vakalarının artışı… Yurt genelinde 1600’ü aşkın çocuk kayıpken, 1100’e yakını kız çocuğu olarak belirlenmiş. Diğer yandan 2010 yılı itibariyle Ankara’da oluşan kayıp çocuk vakası ise 42, bunların 11’i erkek, 31’i kız çocukları oluşturuyor. *** Her kaybolan çocuk, bir ailenin yüreğine ateş düşürüyor. Belki bir faydamız olurda 1 Damla Su olabilirsek kor olmuş yüreklere ne mutlu bize… Sevgili okuyucularım… Bu sayımızdaki köşemde sizlerle Ankara’da kaybolan çocukların bilgilerini paylaşıyorum. Detaylı bilgileri ve daha önceki kayıp vakalarını internet sayfamızdan (http://www.anadolununsesigazetesi.net) kayıp sorgulama sistemine girerek görüntüleye bilir, yanan yüreklerin belki de birini ferahlığa kavuştura bilirsiniz. *** Unutmayın ki onların yerinde bizde olabilirdik!   Yetişkin kayıplar ve Çocuk kayıpları için anadolununsesigazetesi.net’ten arama yapabilirsiniz…   Emniyet Genel Müdürlüğü Arama...

Terazisi Bozuk!

PTT’nin Etimesgut şubesine bağlı, 30 Ağustos PTT biriminin terazisi bozuk…! Geçen sayımızı okurlarımıza ulaştırmak üzere gittiğim 30 Ağustos şubesi yetkilisi her hangi bir sebep belirtmeden postaları kabul edemeyeceğini ve Etimesgut Merkez şubesine gitmemi söyledi. Sebep ise “biz alamıyoruz…” cevabı verilerek belirtilince, insan ister istemez 45 dakikaya yakın sırada beklemesinin üzerine böyle bir durumla karşılaşınca “bu nasıl Posta Telgraf Telefon şubesi?” “Posta şubesi posta kabul etmiyor.” İnsanın aklına bin bir türlü düşünce geliyor. Evet, bu olayın üzerine soluğu PTT’nin Etimesgut Merkez Şubesinde aldım. Postalarımın gönderim işlemleri tamamlandı. Sıra 30 Ağustos Şubesinde yaşadığım ve posta göndermek isteyen vatandaşların karşılaştığı soruna geldi. Müdürle görüşmek istediğimde, müdür vekili ve şube şefi olarak bir beyefendi gösterildi. Durumu anlattığımda terazinin bozuk olduğunu ve teknik servise başvuru yapıldığını öğrendim. Peki, çözüm bumu olmalı? Yoksa, Etimesgut gibi 400 bine yakın nüfusa hitap eden birimin yedek terazi bulundurup, bağlılarına gerekli lojistik desteği sağlaması mı? Tartışılır… Bu duruma er geç çözüm gelecektir, ama kabul edilemeyen postalar için artık çok geç, akıllarda kalıcı bir posta şubemiz...

Sıra başörtüsüne geliyor…...

Sokaklarda, her Cuma namazı çıkışında ülkemizin çeşitli yerlerinde başörtüsü protestosu vardı. Bilmediğim bir sebeptendir bu konuyu seçim çalışmalarında kullananların işi bitince kar altında kalan gazel yapraklarına benzedi. Nerede o gün cami çıkışlarında “…başörtüsü…” diye provokasyon yapanlar, provokasyon diyorum. Çünkü o günlerde halkı kışkırtıp sokağa dökenler şimdi bu konuyu kapatır hale gelmişler… Anadolu’nun geçleriyiz diyorlardı, susmayacağız sorun çözülene kadar diyorlardı, çok merak ediyorum çözüm dedikleri bu muydu? Eğer çözüm dedikleri buysa boşuna çabalamışlar, eğer çözmeden susmuşlarsa arkasına saklandıkları asıl ANADOLU GENÇLİĞİ bu değil! Amacım bu sorunu gündeme getirmek değil, sadece provokasyonu kimlerin yaptığını ve amaçlarını göstermek, duyguları nasıl kullandıklarını göstermek, Ve Avrupa minarelerden sonra şimdi başörtüsü yasağına giriyor.  Önce geçmişe bakmalı sonra “Avrupa”ya… “İlim, ilim bilmektir.İlim kendin bilmektir.Sen kendini bilmezsin.Ya nice okumaktır” Yunus...

Nereye Gidiyoruz?

Bir Avrupalılaşma… Batılılaşmadır gidiyor, bakalım nereye kadar? Avrupa’nın modernliği, insan hakları, vicdan ve düşünce özgürlüğüne hayranlık duyanlara sesleniyorum. Alın size VİCDAN’sız özgürlük… Dinlere saygılarını nasıl sergilediler, görebildiniz mi acaba? İslam dinimizin ibadethanesi ve sembolü durumundaki kutsal mekânlarımız; camilerimizin neredeyse minarelerini sökecekler… Artık minare yapılamayacak İsviçre’de, insan haklarını en iyi savunan ülkelerden önde gideni diye savundukları ülkeye bakın, bakında görün. Bizim aslımız, 3 kıtaya ölümsüz mühürlerini vuran Osmanlı İmparatorluğu çiçeklere bile koruma yasası koyacak kadar modern bir yasaya sahip, hiçbir millete zulmetmemiş, hiçbir ırkı dışlamamış, kimsenin dinine karışmamış, vicdan özgürlüğünü de, insan haklarını da hep ön planda tutmuş. Biz Avrupa ya değil, tarihimize gitmeli Türkiye Cumhuriyetine uyarlamalı ve bütün dünyayı titreten “Türk Birliği”ni kurmalı, batılılaşma denilen cehalet kuyusunu...