Vergi Mahkumu

Konuya tanım ile başlamayı hiç sevmesem de bu şekilde başlamak durumundayım. Vergi; bir devletin giderlerini karşıladığı, topraklarında yapılan ticaretten ve ihtiyaçlardan hasıl olan gelirdir diyebilirim. Bazı kaynaklarda; “Vergi, devlet veya vergilendirme yetkisine sahip kamu tüzel kişilerince, egemenlik gücüne dayanılarak, mali, ekonomik, sosyal ve siyasi amaçlarla, yükümlülerden mali güçlerine göre, bireysel karşılığı olmaksızın, kanunlara uygun olarak ve hukuki cebir altında alınan parasal ödemelerdir.” olarak tanımlanmış. Konumuza dönecek olursak; Neden Herkes Vergilerden Şikayetçi? Vergilerin çeşitliliği ve çok fazla oluşu vatandaşı rahatsız ediyor. ÖTV, MTV, Gelir Vergisi, KDV, ÇTV ve daha sayamadıklarımız. Bu şekilde baktığımızda şikayet edene hak vermemek elde değil. Birde madalyonun diğer yüzü var! Küçük birkaç örnek ile; Belediye çevreyi temizliyor ve vergisini alıyor. Yolda birini çöp atarken görsen uyaran olmaz, ama o temizliğin vergisine gelince “her şeye vergi veriyoruz” denir. Hastahanede sağlık personeline darp edilir. Haliyle güvenlik görevlisi ihtiyacı olur. Okullarda çeşitli olaylar hasıl olur, güvelik görevlisine ihtiyaç olur. Hırsızlık sayısı çoğalır, sokak güveni azalır, bekçiye ihtiyaç duyulur. Kaçakçılık, faili meçhul olaylar artar, denetim ve devriye ihtiyacı ile aynı orantıda polis ihtiyacı doğar. Yani vergilerin bu kısmının oluşmasına birileri sebep olurken diğer yandan hiçbir şekilde sebep ya da sonuçla alakası olmayanlar bu giderlerin vergileri için “MAHKUM” olurlar. Ve daha bir çok buna benzer örnek varken, birde; Hırsızı, arsızı, katili, tecavüzcüsü vs. ceza evinde ısınmayı, doymayı, düzeninin devamını bekler. Tüm bunları suçlu, suçsuz ayırt edilmeksizin tüm vatandaşlara ve dahi zarar verdiği vatandaşlara kadar vergilendirilir ve beslenir. Adalet dediğimiz böyle bir şey… Adalet bu işi nasıl açıklıyor acaba? Bir hırsız gelecek, sizin malınızı gasp edecek ve ceza evine girecek. Ceza evinde de sizin verdiğiniz vergiler ile ya da hiç dünyadan haberi olmayan bir bebeğin mamasından alınan vergi ile yan gelip yatacak! Katil katledecek, mapusa girecek, ama katlettiği insanları ailesinden alınan ya da alnının teri ile evini...

Cesurca Yaşa!

Korku, insanı tedirgin eder. Bu halde insana tedbirler aldır. Yani başka bir söylem ile forma, şekle sokar insanı. Tıpkı su misali bir bardak, bir sürahi gibi… Korkusuzluk, başka bir bakış ile “cesaret” tanımı tehlikeye aldırış etmeme halidir. Bu durumda insana elinden tedbirleri bıraktırır ve başıboş bırakır, önüne geleni yıkacakmışçasına, üzerine geleni yutacakmışçasına. Tıpkı su misali nehrin akışı, denizin yutuşu gibi… Günümüzde o kadar çok korkusuz insan var ki; Hırsızlar, korkusuz!Katiller, korkusuz!Tefeciler, korkusuz!Dolandırıcılar, korkusuz!Hükmü yanlış verenler, korkusuz!Yargıyı yanıltanlar, korkusuz!Düşenin malına göz dikenler, korkusuz!HaHaraÇıkarları için insanları kullananlar, korkusuz!Sanat diye sapıklık yapanlar, korkusuz!Ve daha sayamadığım birçok korkusuz! Bunların tanımı cesaret olamaz, ama ancak korkusuzluk olabilir. Haksızca kazanıp, hayasızca yiyip yaşayan bir toplumun tam orta yerindeyiz. Cesur değil, korkusuz bir toplumun içindeyiz. “Kork” diyor yaradan, ama zalimden, hırsızdan, katilden değil! Yaradanından “Kork” diyor. Tedbir al, kendini şekillendir benim karşıma öyle gel diyorken, bu kadar korkusuz nereden türedi İslam’ın ocağında? Yanlış giden bir şeyler var, her insan bunun farkında. Korkan da, korkmayan da! Ama neden üç-beş kişi hariç sesi çıkan yok! Korkan, korkmayandan korkar hale mi gelmiş… Sözü özetleyecek olursak; Korkusuzdan korkma! Korkakça yaşarsın! Yaradan’dan kork, Cesurca yaşarsın! Korkusuzluğun sonu hüsran iken, Cesaretin sonu Sefâdır…! Yayın yeri: Gerede...